İlçenin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmekle beraber sınırları içinde bulunan bazı antik yerleşim merkezleri ilçenin antik çağına ilişkin ip uçları vermektedir. Bunlardan birisi Etili yakınlarında bulunan Kalikone antik kentidir. Yöre antik kaynaklarda Gergithes olarak adlandırılır. Strabon Lampsakos topraklarında bağcılıkta zengin olan Gergithion adında bir yerden söz eder. Gergithes’ten adını alan ve Gergithiyalı Kephalo’nun doğum yeri olan Gergitha olarak adlandırılan bir kent vardır der
Yöre ilerleyen zaman içinde Bizanslıların eline geçecektir. Bu dönemde bölge Sergis olarak adlandırılmıştır.
1071 Malazgirt savaşından sonra Anadolu’nun dört bir yanına Türk akınları başlamış ve kısa zamanda feth edilmiştir. 1079 ve 1080 senelerinde Türk istilasının Akdeniz ve Ege Denizi ile Karadeniz sahillerine geldiği görülür. 1081 yılına gelindiğinde Anadolu sultanı Süleyman Şah idaresindeki Selçuklular Çanakkale Boğazına kadar gelmişlerdir.
1081 yılından itibaren Çanakkale bölgesi Çakabey’in egemenliğine girmiştir. Daha sonra yöreye Karesi beyliği hakim olmuştur. 1303-1348 yılları arasında Balıkesir ve Çanakkale bölgesine Karesi beyliği hakimiyeti yaşandı.
Biga ve civarı 1364-1365’te Lala Şahin Paşa’nın etrafından ele geçirildiği bilinmektedir. Buna göre Çan ve Yöresinin Osmanlı Devletinin yerleşimine açılması bu fetihten sonraya özellikle XVI. Yüzyılın ikinci yarısın tarihlemek muhtemelen doğru olacaktır.
Biga 1520 yılında Anadolu Beylerbeyliğine bağlı bir sancak olarak geçer. Tapu Kadastro genel müdürlüğündeki 1574 tarihli tahrir defterine göre Çan Biga sancağına bağlı bir kazadır. Faruk Sümer’de XVI. Yüzyılda Çan’ın Biga sancağına bağlı kaza olduğunu belirtmiştir.
Edremit, Tuzla, Boğazhisar, Çan, İvrindi kadılıklarına hitaben gönderilen H 990/M1582 tarihli bir fermanda Çan kadılığından bahsedilmektedir. 1896 yılında Çan kazası Biga sancağının Merkez ilçesine bağlı bir nahiyedir. 64 köyden ibaret kazanın merkezi Kemer olarak belirtilmiştir. Ancak bu ismin bugün hangi isme karşılık geldiği tespit edilememiştir. 1867-1877 arasında Cezair-i Bahri Sefit eyaletinin merkezi Rodos’a taşındı. 1877’den sonra Biga sancağı Hüdavendigar vilayetine bağlandı.
Osmanlı Devletinde Türkmenler devlet idaresi tarafından yaylak ve kışlakları ile küçük konacakları sahaların sınırları tespit ve tayin olunarak belirli bir idare ve mali düzene tabi tutulmakta, kaza veya sancak statüsünde yönetilmekte idi. Böylece bir yandan aşiretlerin yaylak kışlak güzergahlarının veya idari teşkilatın dışına çıkarak vergi vermekten kaçmaları önleniyor diğer yandan büyük konar göçer kitlelerin dağılması engellenerek ordunun ve büyük şehirlerin temel ihtiyaçları olan hayvan ürünleri tedarikinde süreklilik elde ediliyordu.
Türkmenler XVI. Yüzyılın sonlarına kadar genellikle Doğu yarısındaydılar. Ancak devlet nizamında meydana gelen çözünmeler sonucu yavaş yavaş Anadolu’nun batı bölgelerine gelmeye başladılar.
XIX. yüzyılda Çan’ın içinde bulunduğu Karesi ve Hüdevendigar vilayetlerinin iskan işleri ile Anadolu sağ kol müfettişi Ahmet Vefik Paşa ilgilenmiştir. (1862-1864)
Türklerin zamanla batıdaki uç noktalara kadar ilerleyip yerleşmesiyle bölgeye gelen konar göçerler Bursa, Kütahya ile Ezine, Bayramiç üzerinden gelerek yerleşmişlerdir. Ezine, Bayramiç, Edremit yörelerinde kışlaya göçerler yazları Çan kazasının batı ve güney bölgelerinde yine Bursa, İnegöl civarlarında kışlayan Yörükler de yazları kaza topraklarında yaylamakta idiler. Konar göçerler zamanla yöreye yerleşmişlerdi. Bu iskan olayı 19. Yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir.
Yöredeki yerleşime sebep olan bir olay da Osmanlı ile Rusya arasında meydana gelen 93 harbidir. Osmanlı Devletinin Rumeli’de karşılaştığı en büyük yenilgi 1877-78 senesinde meydana gelen Osmanlı-Rus savaşıdır. Rumi 1293 senesinde olması nedeniyle tarihlere 93 harbi olarak geçen bu savaş işgal altına giren bölge halkından bir insanın muhacir konumuna düşmesine neden olmuştur. [19]
Osmanlı Devleti takip ettiği siyaset gereği göçü önce desteklememiş hatta önlemeye çalışmıştır. Ancak Rusya ve onun Panslavist akımı altındaki Hıristiyan Balkan Devletleri’nin Türk düşmanı siyaseti savunur sonrası muhacirleri kabul edip topraklarına yerleştirmiştir. Edirne, İstanbul, Aydın, Ankara, Kastamonu ve Hüdavendigar vilayetleri Rumeli göçlerini kitlesel yerleşim merkezleri olmuşlardır.
Osmanlı Devleti takip ettiği siyaset gereği muhacirlere jeo-stratejik konum açısından önemli gördüğü yerlere iskan etmeye çalışmıştır.
Çanakkale Boğazı çevresindeki Müslüman köylere zamanla harap olup dağıldığı için bölge nüfusunun hemen hemen tamamı Rumlardan oluşuyordu. İşte bu yüzden İstanbul’un savunması için büyük öneme haiz Çanakkale Boğazı’nın savunması ve bölgenin Türkleşmesi veya dengenin sağlanması açısından yöreye muhacirler iskan edilmeye çalışılmıştır.
Bu iskan sonucu kazada muhacirler tarafından bir çok yeni köy kurulmuştur
kçelik kazadır. Halkı rum ve ermenidir.1300 adet bağlı bahçeli, kiremit örtülü yan yana evleri vardır. Çarşısı çok az ise de bağ ve bahçeleri çoktur. Karpuzu, üzüm turşusu,bulaması ve şırası ünlüdür.”
Çanakkale Savaşları boyunca Lapseki idari ve lojistik bir merkez olmuştur.V. Ordu karargahı ve Ordu Menzil Müfettişliği burada konuşlandırılmış olup, erzak ve cephane depoları ile 300 yataklı hastane savaş boyunca hizmet vermiştir.
Birinci Dünya savaşından sonra işgal edilen ilçe 25 Eylül 1922 ‘de Fransız ve İngiliz birliklerinin, Lapseki Halkının birlik ve beraberliği sonucu püskürtmesi ile kurtarılmıştır.. İlçede 15.000 şehit yatmaktadır.